4 Şubat 2009 Çarşamba

Zapsular ve Rumelideki doğu aşiretleri

uhalif Ailenin Muktedir Üyeleri| Yazdır | E-mail

BEDİRHAN PAŞA VE AİLESİ


İmparatorluğun en uzun yüzyılında, Osmanlı Devleti'ni en fazla meşgul eden gailelerden birisi de iç isyanlardı. Bunlar içerisinde ise hiç şüphesiz en önemlilerinden birisi Bedirhan Paşa'nın başkaldırısıydı. Bedirhan Paşa, Cizre emirlerindendi. Kökü kimi rivayetlere göre Halid bin Velid'e, kimi rivayetlere göre de Yezidi, Hıldi kabilesine dayanıyordu.

Bedirhan Paşa, Müslüman bir Kürt beyi idi ve bulunduğu bölgede vergi toplamakla görevliydi. Ancak bu işte uygulamaları zulme kadar varmıştı. 1847'de Osmanlı Devleti'nin tayin ettiği görevlilerle anlaşamadı. Hıncını ise yöredeki gayr - ı Müslimlerden aldı. Süryani, Keldani ve Yezidiler'e hücum etti. Bu kargaşa sırasında binlerce kişiyi öldürdü. Araya İngiltere ve Fransa'nın girmesi üzerine ilk başta affa uğradı. Daha sonra ise İstanbul'a davet edildi. İstanbul'dan da Girit - Kandiye'ye sürüldü.

Kandiye'de gösterdiği yararlılıklardan ötürü 1848'den, 1858'e kadar kaldığı Girit'ten tekrar İstanbul'a çağrıldı. Yedi sene İstanbul'da kaldıktan ve "mirimiran" yani "sivil paşa" olduktan sonra Şam'a gitti. 1869'da Şam'da öldüğünde 21 erkek, 21'de kız çocuk sahibi idi.

Bedirhan Bey'in eşlerinin büyük çoğunluğu Yezidi idi. Çocuklarını yetiştiren Amojna Siti adında bir Yezidi idi. Siti'nin anne ve babası da Bedirhan Paşa'nın seyisi ve hizmetçisi idi. Boti isimli bir sülaleden geliyorlardı.

Bedirhan Paşa sülalesi Suriye'den Anadolu ve Mısır'a kadar tüm imparatorluk coğrafyasına dağıldı. II. Abdülhamit, hem Bedirhan Paşa'yı, hem de oğullarını uzun süre himaye etti. Bedirhan Paşa'nın 21 oğlu arasında şüphesiz en önemli isim Emin Ali Bey'dir. 1851'de doğan Emin Ali Bey, 1906'da İstanbul Şehremini yani Belediye Başkanı Rıdvan Paşa'nın öldürülmesi olayına karışmıştı. Bu yüzden Bedirhaniler ikinci kez sürgün yaşadı ve Isparta'ya sürüldü.

Emin Ali Bey, isimlerini daha sonra Kürt milliyetçileri arasında göreceğimiz Süreyya, Celadet ve Kamuran Bedirhan'ın babasıdır. İlk Kürtçe gazete Kürdistan, ilk Kürtçe alfabe ve Paris'teki Kürt Enstitüsü'nün kurucuları Emin Ali Bey'in çocuklarıdır. Ayrılıkçı Kürt milliyetçisi olarak Osmanlı Devleti'nin son yıllarında temayüz etmişlerdi. İngiliz ajanı Binbaşı Noel ile Anadolu'da ayaklanma çıkarmaya çalışmış, ancak başarılı olamamışlardı.

Ancak Bedirhan Paşa'nın tüm çocukları Emin Ali Bey gibi değildi. İçlerinde Mustafa Kemal Atatürk'ün yakın çalışma arkadaşları ve genç cumhuriyetin yöneticileri de çıkacaktı.

Bedirhan Paşa ailesi dendiğinde akla Atatürk dönemi Milli Eğitim Bakanı Vasıf Çınar, tarihçi - yazar Cemal Kutay, eski Dışişleri Bakanı Emre Gönensay, Galatasaray Spor Kulübü eski  başkanı Tevfik Ali Çınar, senarist Ayşe Şasa, İbrahim Alaattin Gövsa, Fatin Rüştü Zorlu'nun kardeşi Muzaffer Zorlu, Ürdün Kralı Hüseyin'in amca oğlu Rakan Haşimi gibi isimler akla gelmektedir.

Esma GÜNDOĞDU

Ünlü İslam Mutasavvıfı Abdülkadir Geylani ailesinden Cüneyt Zapsu'nun soyu Bedirhan Paşa'yla kesişiyor.
Cüneyt Zapsu, ismi Başbakan R. Tayip Erdoğan'la birlikte anılan birkaç kişiden. Onu ilginç kılan sadece siyasetteki kudretli duruşu değil. Akrabalık bağları da çok zengin. Dedesi, İslamcı kesimin iyi tanıdığı bir isim: Abdürrahim Zapsu. Eniştesi Kürt milliyetçisi, yazar Musa Anter. Babaannesi ise isyancı Bedirhan Paşa'nın torunu. Ailenin tarihi kurak Cizre ovalarından Balkan dağlarına uzanıyor.  

Zapsu soyadı günümüzde Cüneyt Zapsu ile özdeş. Çünkü ailenin en bilinen ve göz önünde bulunan ferdi o. Ama aile fotoğrafında bir adım geride duran isimler de en az Cüneyt Zapsu Imagekadar tanınıyor. Türkiye'nin farklı toplum katmanları için farklı "Zapsu"lar var.

Aziz Zapsu, iş dünyasının önemli isimlerinden. BİM'in yönetim kurulu başkanı ve Türkiye'nin en zengin 100 ismi arasında.

Gaye Zapsu ise özellikle muhafazakâr kesimin ilgi gösterdiği sanat dallarından, tezhip ve hatta bilinen bir isim. Hem tezhip, hem de hatta yeterlilik ve diploma yerine geçen, "icazet" sahibi. Çekirdek ailenin dışına çıkar çıkmaz ilk karşılaştığımız kişi ise Musa Anter. Siyasi duruşuyla çok tartışılan ve siyasi bir cinayete kurban giden Anter, Zapsu ailesinin eniştesiydi.

Babaanne Hidayet Zapsu ünlü Bedirhan Paşa ailesinden. Yani "Bedirhani." Baba Mustafa Pertev Zapsu'nun babası ise Abdürrahim Zapsu. Dar-ül Hikmet-il İslamiye üyesi, yazar, I. Dünya Savaşı kahramanı, şair. Ailenin yakın tarihi ve tanınır, bilinir olması da aslında Abdürrahim Zapsu ile başladı.

 

SAİD-İ NURSİ İLE TANIŞTI

Seyyid Pertev Bey ile Zeliha Hanım'ın çocuğu olarak dünyaya geldi Abdürrahim Zapsu. Annesi Doğu'nun saygın ve meşhur ailelerinden, Arvasiler'dendi. Zeliha Hanım, Seyyid Muhammed Arvasi'nin oğlu Muhyiddin Arvasi'nin kızıydı. Aile uzun yıllar Van'da yaşadı. Bu süre Abdürrahim Zapsu için ömür boyu devam edecek bir dostluğun da başlangıcı oldu.

Türkiye'nin gündemini uzun yıllar meşgul edecek olan Said-i Nursi ile bu dönemde tanıştı. Genç bir "alim" olan Nursi, Vali Tahir Paşa'nın daveti üzerine Van'a gelmişti. Kısa süre sonra da Van'da hem sevildi, hem de tanındı. İşte bu dönemde Abdürrahim Zapsu ile tanıştı. Zapsu da, Nursi'den ders alan öğrenciler arasında yer alıyordu artık.

Bir müddet sonra ise hem Zapsu, hem de Nursi, İstanbul'un yolunu tuttu. Dönem Osmanlı İmparatorluğu'nun siyasi çalkantılar içerisinde olduğu bir dönemdi. II. Meşrutiyet öncesinde hem Nursi, hem de Zapsu siyasi faaliyetlerin içerisinde yer almaktan çekinmedi. Nursi'nin II. Abdülhamit Han ile başlayan siyasi hayatı İttihat ve Terakki Fırkası ile devam etti. Ancak her ikisinden de istediği sonucu alamamıştı. Hürriyet ve İtilaf Fırkası'na katıldı. I. Dünya Savaşı'nın başlamasının ardından da Doğu Cephesi'ne gitti. Gönüllü olarak Ruslar'a karşı çarpışıyordu.

Zapsu'nun siyasi hayatı ise Nursi'den daha farklı bir çizgi izledi. İmparatorluk dağılma sürecine girmişti ve her etnik grup başının çaresine bakmanın yollarını arıyordu. Bu dönemde Abdürrahim Zapsu da, çeşitli Kürt derneklerinde görev aldı. Türkçe ve Kürtçe yayınlanan "Jin" dergisinde yazıları yayınlandı. Kürt Talebe Hevi (Ümit) Cemiyeti'nin on sekizinci sıradaki kurucusuydu.

I. Dünya Savaşı'nın başlaması ve Osmanlı İmparatorluğu aleyhine gelişmesi üzerine, Zapsu da arkadaşı ve hocası Nursi gibi Doğu Cephesi'ne gitti. Nursi ve Zapsu'nun yolları bir kez daha bu defa cephede kesişti.

Bitlis'te Ruslar'ın saldırılarına karşı, kurdukları gönüllü milis kuvvetleriyle direndiler. Ancak hem Nursi, hem de Zapsu, Ruslar'a esir düşmekten kurtulamadı. Zapsu, Hazar Denizi'nde Bakü yakınındaki Nargin Adası esir kampına gönderildi. Nursi ise esaret hayatına Sibirya-Kosturma'daki esir kampında devam etti. 1 Ekim 1917'deki Bolşevik İhtilali üzerine Rusya savaştan çekildi. İki isim de artık özgürlüğüne kavuşmuştu.

İki dostu İstanbul'da bekleyen bir sürpriz vardı. Nursi, esaret dönüşünde imparatorluğun İslam Akademisi olan Dar-ül Hikmet-il İslamiye üyeliğine seçilmişti. Zapsu da bu akademinin öğrencisi oldu. Osmanlı Devleti, hem Zapsu'yu, hem de ailesinin bir kolunu oluşturan Arvasiler'i "teşekkür beratı" ile ödüllendirdi. Nursi'ye de savaşta gösterdiği yararlılıklardan dolayı madalya verdi. Bu madalya Nursi'nin ölümüne kadar sakladığı nadir eşyalarından birisi olacaktı.

Savaşın ardından imparatorluğun dağılması, Anadolu'da işgallerin başlaması üzerine Said-i Nursi, Anadolu'ya, Ankara'ya geçti. Artık yanında Abdürrahim Zapsu yoktu. O İstanbul'da kalıp evlenmeyi tercih etmişti. Ünlü Kürt beyi Bedirhan Paşa'nın torunlarından Hidayet ile evlendi. Bu evlilikten Mustafa Pertev, Ayşe Hale ve Jale adında üç çocuğu oldu Zapsu'nun.

 

EHL-İ SÜNNET DERGİSİNİ KURDU

Ankara Hükümeti, Kurtuluş Savaşı'nı kazanmış, tüm Anadolu'yu düşmandan temizlemişti. Birbiri ardına devrimler yapılmaya başlandı. Artık ülke cumhuriyetle yönetiliyordu. Hilafet kaldırılmıştı. Bu radikal değişiklikler sırasında Zapsu, devlette görev almaya karar verdi. Mal müdürlüğünde çalışmaya başladı. Yaşadığı tüm herc-ü merc sırasında Maliye öğrenimi de görmüştü.

Nursi ise daha Kurtuluş Savaşı sırasında, Ankara'da istediği ortamı bulamamış, Van'a gitmişti. Van'da, Erek Dağı'nda inzivaya çekilmişti. İşte tam bu sırada Şeyh Said isyanı başladı. Bütün Doğu ve Güneydoğu'yu içine alan ateş, aylar sonra söndürülebildi. İsyan bastırıldığında ise yöredeki ünlü aşiret beyleri, şeyhler, din adamları Türkiye'nin dört bir yanına sürgüne gönderildi. Bunlar arasında Said-i Nursi de vardı. İlk sürgünü Isparta'nın Barla beldesineydi.

Nursi, burada boş durmadı. Daha sonra adına "Risale-i Nur Külliyatı" denilecek Kur'an tefsirini, küçük kitapçıklar halinde yazmaya başladı. İlk başlarda elle yazılan "risaleler," Anadolu'nun dört bir yanına dağıtılıyordu. Artık Zapsu soyadını alan Abdürrahim Efendi de, İstanbul'da bir taraftan çalışıyor, bir taraftan da yayıncılık yapıyordu.

Türkiye'nin zor yıllarında Ehl-i Sünnet dergisini çıkardı. Ehl-i Sünnet, Necip Fazıl Kısakürek'in Büyük Doğu Mecmuası, Eşref Edip Fergan'ın Sebilürreşad'ı ve Osman Yüksel Serdengeçti'nin Serdengeçti dergisi ile birlikte İslamcı - sağ muhalefeti temsil ediyordu. Dergisi ve ilişkileri sürekli kontrol altındaydı. Hem ünlü bir Kürt ailesine, Arvasiler'e mensuptu, hem yine bir başka ünlü Kürt ailesinden, Bedirhaniler'den kız almıştı, hem de muhalif bir İslamcı'ydı.   

"Babam anlatmıştı. Dedemin kitapları gelirmiş kitapçılara. Ya satmazlar ya da birileri gelir alırmış o kitapları kitapçılardan. Dönem tabii Milli Şef, yani İsmet İnönü dönemi" sözleriyle dedesi Abdürrahim Zapsu'nun o dönemde yaşadıklarını anlatıyor Cüneyt Zapsu. Ancak hiçbir şey Abdürrahim Zapsu'yu yıldıramadı. Tüm bu baskılara karşın, Necip Fazıl Kısakürek'in öncülüğünde kurulan Büyük Doğu Cemiyeti'nin kurucu üyeliği görevini üstlendi. Hem "Cemiyet"in Genel İdare Kurulu'nda görev aldı, hem de genel sekreterliği görevini yürüttü. Necip Fazıl Kısakürek'in, Abdürrahim Zapsu'ya ayrı bir sevgi ve saygısı vardı. Zapsu'nun kişiliğinin yanı sıra, Kısakürek'in şeyhi Abdulhakim Arvasi ile aynı soydan olması da bu sevginin nedenlerinden biriydi. 

Bu sırada aynı zamanda İstanbul'da, Dicle Talebe Yurdu'nun yöneticiliğini yaptı. Yurt İstanbul'a üniversite öğrenimi için gelen Kürt gençlerinin kaldığı bir yerdi. Burada tanıştığı Musa Anter'e kızı Ayşe Hale'yi verdi. Abdürrahim Zapsu mücadeleci ve dindar bir insandı. Musa Anter ise daha o dönemde ismi Kürt milliyetçisi olarak bilinen gençlerdendi. Zaten daha sonra da "49'lar Olayı"nda diğer Kürt aydınlarıyla birlikte tutuklanacaktı.

Gaye Zapsu'nun anlatımıyla Abdürrahim Zapsu çok kibar, centilmen ve kadınlara karşı nazik davranışlarıyla tanınıyordu. Son derece müsamahalı, kızlarını ve oğlunu Dame de Sion'da okutacak kadar açık fikirliydi. Dolayısıyla Musa Anter'e kızını vermesinde şaşıracak bir şey yoktu aile için. Abdürrahim Zapsu ne kadar dindar ise Musa Anter de o kadar ateistti. "Fiziki uzaklık yoktu ama fikri uzaklık hep varoldu" diye özetliyor Cüneyt Zapsu, eniştesi Musa Anter ile ailenin diğer fertlerinin ilişkisini.

Türkiye'de Tek Parti yönetimi, yurtdışında da II. Dünya Savaşı devam ediyordu. İşte bu yıllarda Isparta - Barla'da zorunlu ikâmete tabi tutulan Said-i Nursi hakkında davalar açıldı. Davalar beraatle sonuçlansa bile, Nursi ve artık çevresinde oluşmaya başlayan "talebeler"i sürgüne gönderiliyordu. Nursi önce Afyon - Emirdağ'a, ardından da Kastamonu'ya gönderildi. Nursi'nin, Emirdağ'daki günlerinde ziyaretçilerinden birisi de Abdürrahim Zapsu idi.

 

YAŞAR KAYA YAKIN ÇEVRESİNDE

Yanında oğlu olduğu halde, Nursi'nin ziyaretine gitmişti. Ziyaretin anılarını Mustafa Pertev Zapsu'dan dinleyelim: "Ziyarete babamla birlikte gitmiştik. O zaman liseyi yeni bitirmiştim. Nursi'nin odasında bir döşek seriliydi. Bize çay ikram etti. Yanında gençler vardı. Hizmetine koşuyorlardı. Sohbet sırasında fizikten, elektrikten bahsetti. Elektriğin mahiyeti üzerinde durdu. Beş - altı saat kadar yanında kalmıştık. Öğleye doğru yanından ayrıldık."

Said-i Nursi, yıllar sonra ancak iade-i ziyarette bulunabildi Abdürrahim Zapsu'ya. Hakkında açılan bir dava için İstanbul'a gelmişti. O zaman Laleli'de oturan Abdürrahim Zapsu'yu ziyaret etti. Bu ziyaretinde Zapsu'nun damadı Musa Anter ile de tanışmıştı. Evdeki misafirler arasında Türkiye'nin adını daha sonra Özgür Gündem gazetesinin sahibi olarak duyacağı Yaşar Kaya ve siyasi cinayete kurban giden Medet Serhat da vardı. İki genç feyz almak, elini öpmek için bölgelerinde yetişen Nursi'nin yanına gelmişlerdi. Her iki isim de Abdürrahim Zapsu'nun kiracısı idi o günlerde.

Demokrat Parti'nin iktidar yılları Zapsu'nun üzerindeki baskının azaldığı yıllardı. Zapsu bu fırsatı değerlendirerek Pakistan'da yapılan İslam Gençlik Konferansı'na katıldı. Burada Pakistan Milli Eğitim Bakanı Ali Ekber Şah ve Suriye'den Said Ramazan el-Buti ile görüştü. Her iki isim de Said-i Nursi ile tanışmışlar, hatta Ali Ekber Şah, Nursi'yi ziyaret etmişti. Şah ve Buti'nin dilek ve temennilerini Zapsu, Nursi'ye iletti.

Hem Ehl-i Sünnet dergisi, hem de Abdürrahim Zapsu, İslamcı çevreler tarafından sevildi ve desteklendi. Bu destekçiler arasında Süleyman Hilmi Tunahan da bulunuyordu. "Süleymancılık" akımının önderi Tunahan, çevresindekilere Ehl-i Sünnet dergisini aldırıyordu. Zapsu ılımlı kişiliğiyle her çevreden dost edinmişti. Büyük Doğu Cemiyeti'nde ünlü Türkçü Cevat Rifat Atilhan ile birlikteydi. Avukatlığını Kürt milliyetçisi Mehmet Mihri Hilav yapıyordu. Çevresindeki gençlerin büyük çoğunluğu da "49'lar Olayı"nda tutuklanan Musa Anter, Yaşar Kaya, Medet Serhat gibi isimlerden oluşuyordu. 1942'de "Ömer Hayyam'a Hücumlar," 1955'te "Büyük İslam Tarihi" kitaplarını yayınladı. Tüm dindarlığına rağmen, Ömer Hayyam'a yöneltilen eleştirileri haksız buluyor ve şairi savunuyordu, yazdığı kitapta.

Bu arada oğlu Mustafa Pertev'i, Gaye Uzel ile evlendirdi. Emperyal radyolarının Türkiye temsilciliğini almışlardı. Uzel ailesi de, sanayici bir aile idi. Bu evlilik daha sonra kurulacak olan Azizler Holding'in de temellerini attı. Demokrat Parti yıllarıydı. Gaye Zapsu'nun deyimi ile "Biraz serbesti olan yıllar." "Rahmetli Adnan Menderes sayesinde biraz nefes aldık" sözleriyle o günleri anlatan Gaye Zapsu, bu yılların uzun sürmediğini söylüyor.

Mustafa Pertev ve Gaye Zapsu'nun Geylan Aziz ve Hasan Cüneyd adını verdikleri iki oğulları olmuştu. Ancak torunlar henüz çok küçükken, dedeleri Abdürrahim Zapsu öldü. "Ben evlatlarımın dedelerini tanımalarını çok isterdim. Birikimli ve çok güzel bir insandı. Hiçbir konuda ısrarcı olmamıştır" diyor Gaye Zapsu. 

 

TÜRKİYE’Yİ TERKETTİ

Türkiye'de Demokrat Partili yılların sonuna gelinmişti. 27 Mayıs 1960'ta bir askeri darbe ile hükümet yönetimden uzaklaştırıldı. Darbenin hemen ardından da Mustafa Pertev Zapsu Türkiye'yi terk etti. Önce Marsilya'ya, ardından da Rotterdam'a gitti. Mustafa Pertev ailesine haber vermeden, ansızın çekip gitmişti. "Demokrat Parti'de bir görevi yoktu. Ama soyadından dolayı nasıl olsa bir baskı göreceğini biliyordu" sözleriyle açıklıyor babasının ansızın yurtdışına çıkışının sırrını Cüneyt Zapsu.

Dört ay sonra haber aldıklarında ise Mustafa Pertev Zapsu artık Münih'te yaşıyordu. Aile de apar topar Münih'e gitti. Cüneyt Zapsu'nun hafızasında silik bir şekilde yer aldı bu gidiş: "Almanya'ya gittiğimizde dört yaşındaydım. Viyana havaalanındaki yürüyen merdivenleri hatırlıyorum." Ağabey Aziz Zapsu ise bir başka detay verdi o günlere ait: "Bir gün Münih'te sinemaya gittik. Küçücük çocuktuk. Gloria Sineması'ydı gittiğimiz yer. Filmin bir sahnesinde İstanbul geçiyordu ya da film İstanbul'da çekilmişti. Tam hatırlamıyorum. O sırada filmde Türk bayrağı gördük. Biz ailecek filmi bıraktık, ağlamağa başladık."

Almanya'da iplik ticareti yapmaya başlayan aile, 1966'da Türkiye'ye döndü. Artık Aziz ve Cüneyt Zapsu kardeşler öğrenimlerine, Alman Lisesi'nde devam edeceklerdi. Alman Lisesi o yıllarda kız - erkek karışık eğitim veriyordu. Forma zorunluluğu olmayan okulda, duvarları Einstein, Beethoven'ın resimleri süslüyordu: "Alman Lisesi'nin bana öğrettiği en önemli nitelik, sorgulamaktı. Her şeyi sorgulamak. Bizde bu eksiklik çok fazla. Hele bizim büyüdüğümüz 60'lı yıllarda böyle gelmiş, böyle gider anlayışı hayatın her alanına hakim. Sorgulamak fikri hiç aklımıza gelmiyor. Dedemin ve babamın çocuklarını yabancı okulda okutmaları bununla ilgilidir. Robot gibi değil, daha açık fikirli olmamızı istedikleri için Alman Lisesi'ne gönderdi bizi diye düşünüyorum. Bütün okullarda forma vardı. Biz ise jean'le giderdik, şile bezi ile giderdik. Saçımız uzundu. Ama bu bir dejenerasyon değil açık fikirlilik sağladı."

Türkiye'de ticareti hızla geliştiren aile 1977'de Azizler Holding'i kurdu. Gaye Zapsu, Aziz ve Cüneyt Zapsu kardeşler ile Kenan İsmail Öktener, holdingin kurucularıydı. 14 Aralık 1987'de Mustafa Pertev Zapsu hayata gözlerini yumduğunda geride oldukça güçlü bir şirket bırakmıştı.

Baba Mustafa Pertev Zapsu da tıpkı dede Abdürrahim Zapsu gibi kibar ve ılımlı kişiliğiyle tanındı çevresinde. Hayatı boyunca sadece bir tek kişiyle, Musa Anter ile uzun müddet küs durmuştu.


Gaye Zapsu'nun ısrarıyla bu küslük son buldu: "Musa Anter'in düşünceleri başkaydı. Çok eğlenceli, neşeli, canlı, hareketliydi. İnsan onu dinlemekten hoşlanırdı. Konuşurken araya hikâyeler katardı. Musa Anter, Marksistti, ateistti. Eşim ise dindardı. Bir Ramazan günü, Anter'in yaptığı bir şakaya çok sinirlenmişti. O günden sonra uzun yıllar konuşmadılar. Eşimin vefatından birkaç gün önce Anter ziyarete gelmek istedi. Eşim önce kabul etmedi. Ben ısrar ettim, ne olursa olsun dargın kalma dedim. Çocuklarımın babası çok zarif bir insandı. Hanımlara  o da çok değer verirdi. Israrımı geri çevirmedi ve barıştılar. Çok da iyi oldu. Bir iki gün sonra da eşim vefat etti." Babalarını başı dik, sözünü sakınmayan, nezaket içerisinde tartışmasını bilen bir kişi olarak tanımladı, Aziz ve Cüneyt Zapsu kardeşler: "Her zaman, korkulan, çekinilen isimlere evlerinin kapısını açtılar. O zaman kimsenin görüşmeye cesaret edemediği ailelerle beraber çalıştılar. Hâlâ daha beraber çalışıyoruz. Öyle günler yaşadık ki, Arvasiler kendilerini Arvasi diye tanıtamıyordu. Soyadlarını 'Eryuvası' diye söylerlerdi. Düşündüğünü çekinmeden söyleyen, baş eğmeyen insanlardı babam ve dedem."

Ailenin bir de gölgede kalan bir ismi var: Hidayet Zapsu. Kürt Bedirhan Paşa'nın oğlu Murat Remzi Çınar'ın torunu Hidayet Zapsu. Babası ise Aziz Çınar. "Arusi tarikatının şeyhi Aziz Çınar babaannenizin babası mıydı?" "Evet" diyor Cüneyt Zapsu. Bedirhani Aziz Çınar, denizci bir subay olan Ömer Mardin'den aldı şeyhliği. Mardin'de, soyadından anlaşılacağı gibi Mardinizadeler ailesindendi. Ömer Mardin'in şeyhi ise Can Kıraç'ın eşi Nazlı Kıraç'ın dedesi, ünlü şeyh Küçük Hüseyin Efendi'ydi.


"Eskilerde hep birilerine bağlılık olmuş. Ama şimdi gençlerde bu bağlılık yok. Kayınpederim, Abdulhakim Arvasi Hazretleri'ne bağlı, Nakşibendi'ydi. Eşimde babasından dolayı aynı dergâhtandı. Benim ailem ise bir başka Nakşibendi şeyhinden, Bursalı Mehmet Efendi'den ders aldı. Yani Mehmet Zahit Kotku Hazretleri'ne bağlıydı. Allah rahmet eylesin. Benim amcam hafız ve şeyh idi. Ama bunlar o kadar tabii idi ki o zamanlar. Bir bağlılığınızın olmaması normal değildi" sözleriyle ailenin tasavvuf ve tarikatlere yakınlığını açıklıyor Gaye Zapsu.


Cüneyt Zapsu'ya göre ise tarikatler ve tasavvuf Anadolu'nun büyük kazancı:


 "Bizde niye bir Taliban çıkmadı. Çünkü tasavvuf ve tarikatler olduğu için. Tasavvuf felsefesi değişik görüşlere daha toleranslı, daha yumuşak bakmamızı sağladı. Bu bizim kazancımızdır. Bugün Balkanlar'da yaşayan milyonlarca Hıristiyan varlığını tarikatlere borçludur. Bir tek Hıristiyan, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Hıristiyan olduğu için öldürülmemiştir Balkanlar'da, Doğu Avrupa'da."


Dindar Kürtler'in de ayrılıkçı fikirlere sıcak yaklaşmadığını vurgulayan Zapsu, dedesini bu çizgide bir isim olarak yorumluyor. 1980'lerden itibaren iş dünyasının ve aktif siyasetin içinde yer alan Zapsu ailesinin yakın tarihi, aslında çalkantılarla dolu Cumhuriyet yıllarının bir özeti gibi.

 

***

Abdürrahim Zapsu'nun iki şiiri

*

Ulu Rabbim, bizi affet, ne kadar noksanız.

Aciziz kulluğu yapmakta, evet, insanız.

Tanırız, ümmetiyiz, Anmed'ine hayrânız.

Gönül ümitle dolu; ağlıyoruz, nâlânız.

*

Selâhaddin-i Eyyubi'lerin, Tarık'ların nerede?

Uyan ey âlem-i İslam, sana gafil diyen vardır.

Evet, silkin bu cehlinden, sana cahil diyen vardır.

Cihana ilmi öğrettin, neden cehlin esirisin.

Senin nurunla âlem, ilmi öğrendi, terakkiler.

Senin mahsûl-ü feyzindir, temeddünler, taharriler.

Hani Sıddîk u Faruk'un, hani Osman, hani Haydar!

Gazâlilerle Râziler, ne oldu İbni Sinâlar!

Hani Osman Gazi'ler, büyük Fatih'lerin nerede?

O Yavuz'lar ne oldu, nerede kaldı azm ile iman?

Neden ilmi bıraktın, bunu mu emrediyor Kur'an?


http://www.chronicledergisi.com/content/view/235/1/ 

Hiç yorum yok:

Blog Listem