4 Şubat 2009 Çarşamba

Yahya Kemal

adde Madde Yahya Kemal| Yazdır | E-mail

Kürşad OĞUZ
Henüz ortaokula başlamadan bir yaz Ahmet Kabaklı'nın üç ciltlik Türk Edebiyatı Ansiklopedisi'ne vermiştim kendimi. Sayfa sayfa okurken Yahya Kemal'de uzun süre takılıp kaldığımı hatırlıyorum. “Sessiz Gemi”den, “Rindlerin Akşamı”na tekrar tekrar şiirlerini okumuş,ondaki ölüm, deniz gibi imgeleri yerli yerine oturtmaya çalışmıştım. Türk milletinin yüzde 90'ının arasına katılıp şairliğe yeltenmeme yol açan da bizzat kendisidir.

ImageBeşir Ayvazoğlu gibi onu yakından bilen bir ismin bu yurtdışında örneği çok görünen ama bizde nedense az rastlanan “biyografik ansiklopedi”yi hazırlaması, o nedenle beni mest etti. “Elinizdeki kitap, Yahya Kemal'le yaşanmış otuz küsur yıllık dostluğun ürünüdür. ondaki ölüm, deniz gibi imgeleri yerli yerine oturtmaya çalışmıştım. Türk milletinin yüzde 90'ının arasına katılıp şairliğe yeltenmeme yol açan da bizzat kendisidir.

Onun hakkında yazdığım ilk kitap, yani Eve Dönen Adam (1985) bugün tam yirmi bir yaşında. Acemiliklerle dolu olmasına rağmen şaşırtıcı bir ilgiyle karşılanan ve hâlâ çok okunan bu kitap, beni Yahya Kemal hakkında en çok fikri sorulan yazarlardan biri yaptı. Bozgunda Fetih Rüyası (2001) adlı biyografik romanla zirveye çıkan dostluğun başka bir sonucu da şudur: Eksiksiz bir Yahya Kemal kütüphanesi ve değerlendirilmeyi bekleyen notlarla, kupürlerle, fotokopilerle dolu kalın dosyalar. Büyük bir yayınevinden aldığım, Yahya Kemal'in A'dan Z'ye anlatıldığı ansiklopedik bir biyografi yazma teklifini, bu zengin malzemeyi değerlendirme fırsatı gördüğüm için kabul etmiştim. Elinizdeki kitap böyle doğdu” diye anlatıyor Beşir Ayvazoğlu bu ansiklopediyi. 

Peki ölümünün üzerinden 48 yıl geçmiş olmasına rağmen, hâlâ Yahya Kemal isminin sık sık zikredilmesinin asıl nedeni ne?

Ayvazoğlu'na göre bugün sözgelişi Cenab Şehabettin'i, Ahmet Haşim'i vb. değil de Yahya Kemal'i tartışıyorsak, bu, onun yaklaşık iki yüz yıldır yaşadığımız kimlik krizi hakkında doğru sorular sormuş, daha da önemlisi, bu sorulara doğru cevaplar vererek son derece kritik bir dönemde önemli bir misyonu üstlenmiş olmasındandır: “Yahya Kemal'in belki de hiç istemeden yüklendiği bu misyon, yani Osmanlı tarihi ve kültürüyle Cumhuriyet arasında köprüler kurma misyonu, onu kültürel muhafazakârların adeta bir idolü haline getirmiştir.”


GOURMET Mİ, GOURMAND MI?

Bu ansiklopedide Yahya Kemal'in hayatına girmiş kişiler (akrabaları, dostları, düşmanları, sevgilileri, sevdiği ve etkilendiği şairler, yazarlar); yaşadığı ve eserlerinde herhangi bir şekilde zikrettiği şehirler, mekânlar; yazdığı gazeteler ve dergiler, kavramlar; alışkanlıkları, zaafları; onun etrafında yaşanan tartışmalar; kavgalar vb., alfabetik sırayla ve ayrıntılı şekilde anlatılıyor.

Ansiklopedi, Yahya Kemal'in eserlerinin arka planı son derece zengin olduğu için, Türk kültürünü Yahya Kemal'in penceresinden yansıtma işlevi de görüyor. “Bu kitaptaki maddelerin kuru birer ansiklopedi maddesi olarak yazılmadığını özellikle belirtmek isterim. Her madde, yazarının Yahya Kemal'le yukarıda sözü edilen 30 küsur yıllık dostluğunun sıcaklığını taşır. Ancak bu dostluk, kitaba asla taraftarlık olarak yansıtılmamış, yani şair, kusursuz bir put olarak değil, bütün zaafları ve meziyetleriyle yaşayan bir insan olarak ele alınmıştır” diyor Ayvazoğlu.

Yahya Kemal hakkında üç beş satır okuyanların bile bilebileceği bir şey, onun sofradaki “yakışıksız” tavırları hakkındaki söylentilerdir. Ayvazoğlu'nun bir önceki paragraftaki açıklamasını okuyunca gözlerim hemen “Sofra” maddesini aradı ansiklopedide. Var.

Sofra: “Yahya Kemal'in sofra zevkleri hakkında anlatılanlar, onun bir gourmet (şikemperver) değil, gourmand (obur) olduğu izlenimi uyandırmaktadır. Özellikle muhalifleri ve zamanla arasının açıldığı dostları, Yahya Kemal hakkında olumsuz bir imaj yaratmak için sofrada sergilediği hoyratlıkları abartarak nakletmişlerdir. Onunla sonuna kadar dost kalanların bunlardan söz etmemiş olmaları da şairin imajını bozmama kaygısına bağlanabilir…Image

Hayatı bekâr evlerinde ve otel odalarında geçen Yahya Kemal'in tertemiz ev sofralarını ve ev yemeklerini özlediği, bunun için nazının geçtiği dostlarının evlerine teklifsiz bir şekilde girip çıktığı, hatta özlediği yemekleri önceden ısmarladığı da biliniyor. Nihat Reşat Belger, “Bize gelmeden evvel telefon eder, istediği yemekleri söylerdi. Sohbetlerimiz yemeğimizi yiyip kahvemizi içtikten sonra başlardı. Bilhassa koyun rostosunu çok severdi” diyor.

Yahya Kemal'in manzum lâtifeleri arasında yiyecekler için yazdıkları da vardır. Said Nazif Ozankan, babası Süleyman Nazif'in Nişantaşı'ndaki evinde Yahya Kemal'in sofra sohbetlerine şahit olmuştur. Bir seferinde Diyarbekir usulü mercimek çorbası pişirilir. Bu çorbayı çok beğenen Yahya Kemal, memnuniyetini ifade etmek için:

Mercümek çorbası gelsin küçük ekmeklerle mısraını söyler. Başka bir gün çok beğendiği bir baklava için şu beyitleri söylemiştir:

İrfânına âferin Tokatlı,

Bir kubbeli şâheser bu tatlı!

Cennette de böyle tatlı olmaz

Bir baklava elli katlı olmaz!


KÖMÜR GÖZLÜ GÜZEL

Ansiklopedide başka yerde rastlayamayacağınız Yahya Kemal veya onun hayatına girmiş kişilerin fotoğrafları da var. Bunlardan biri de Elena adlı Endülüslü bir rakkasenin Yahya Kemal'e 1930 yılında imzaladığı fotoğrafı. Ayvazoğlu, “Belki de Endülüs'te Raks şiirini ilham eden bu kömür gözlüdür” diyor.

Yazımızı, Endülüs'le bağlayıp ansiklopedideki diğer bazı maddeleri vererek bitirelim…

Endülüs: Yahya Kemal, Cevat Bey'e yazdığı bir mektupta, “kendi başına bir kıt'a” olan Endülüs'e gittiğini, Kurtuba, Sevilla ve Gırnata'yı gördüğünü ifade ettikten sonra “muazzam” diye nitelendirdiği Kurtuba Camii ile Gırnata'daki Elhamra Sarayı'nda İspanyollar'ın yaptığı tahribattan üzüntüyle söz ediyor. Sevilla'da da en çok İspanyol raksını görmek istediğini belirtiyor.

Kandil ve Mahya: Yahya Kemal'e göre, mahyalar ve minare şerefelerinde yakılan kandiller, “Türk İstanbul”un ve Türk tarzı Müslümanlığın en güzel ifadelerinden biridir.

Doğumu: Şehsüvarzâde Dilâver Bey'in Âdile Hanım'dan olma kızı Nakiye Hanım, İshakiye mahallesindeki konağın cepheye doğru sağ tarafındaki arka odasında bir erkek çocuk dünyaya getirdi. Tarih miladî takvime göre 2 Aralık 1884'tü; o gün çok kar yağdığı için şehir kalın bir kar tabakasıyla örtülüydü.

Deniz: Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal'in Türk edebiyatında “biricik deniz şairi” olduğunu, başka hiçbir şairin bu “bin başlı ejder”i onun kadar anlayamadığını söyler. Üç önemli şiirinin (Açık Deniz, Deniz ve Deniz Türküsü) adlarında da yer alan deniz, Yahya Kemal'in şiirlerinde sadece kendisi olarak hiç karşımıza çıkmaz; hemen her zaman ruhun ve sonsuzluğun metaforudur.

Sevdiği Oyunlar: Yahya Kemal'in tavla oynamayı sevdiği, özellikle elçilik göreviyle Avrupa'da bulunduğu yıllarda da golf oynadığı bilinmektedir. Sermet Sami Uysal, sohbetlerinden birinde, “Bir zamanlar sizin Avrupa'nın en iyi polo oyuncusu olduğunuzu bir meslektaş söyledi” deyince, “Hayır böyle bir şey yok” diye karşılık vermiştir, “polo zenginlere has bir oyundur, atın olacak, şuyun olacak, buyun olacak… Ben sadece golfe meraklı idim. Ve bir takım golf elbisesi alıncaya kadar canım çıkmıştı.”

Hiç yorum yok:

Blog Listem