KLASİK İSLAM DÜŞÜNCESİNDE BİLGİ VE BİLİM KARŞITI BİR DÜŞÜNÜR: GAZZÂLÎ
Yrd.Doç.Dr. Hasan Aydın
OMÜ Sinop Eğitim Fakültesi
Gazzâlî’nin İslam dünyasında, Tehâfüt el-Felâsife adlı yapıtıyla, felsefî düşünceyi
mahkum ettiği bilinmektedir. Nitekim onun İslam dünyasında felsefeyi mahkum ettiği
olgusu, gerek Doğu gerekse Batı felsefe çevrelerinde sık sık tartışma konusu olmuştur.
Ancak onun, felsefeyi mahkum ettiğine yönelik tartışmalarda çoğu kez gözden ırak tutulan
önemli bir nokta vardır ve bu nokta, onun felsefeyi mahkum ederken bilgi ve bilimi de
mahkum etmesi olgusudur. Zira Batı Hıristiyan ortaçağında olduğu gibi Doğu İslam
ortaçağında felsefe, bilimi de içermektedir. Bir başka deyişle, Batı Hıristiyan ortaçağında
nasıl felsefe ve bilim arasında bir ayrım söz konusu değilse İslam ortaçağında da bilim ve
felsefe arasında bir ayrım söz konusu değildir. Bu nedenle, Gazzâlî’nin el-Munkiz min ed-
Dalâl, İhyâ’ Ulûm ed-Dîn, Eyyuhâ el-Veled ve Hulâsa et-Tasânîf’te görülen, bilgi ve bilim
karşısındaki eleştirel söylemi Tehâfüt el-Felâsife adlı yapıtında felsefeye bakışının ve ona
yönelik eleştirilerinin bir devamı görünümündedir ve dinsel endişelerle bilgiyi ve bilimi
sınırlamaya dönüktür. Gazzâlî gibi çok fazla eser vermiş; hayatını bilgi öğrenmekle
geçirmiş ve İhyâ’nın ilk kitabını, bilginin faziletini anlatmaya ayırmış bir düşünür,1 niçin
bilgi ve bilim karşıtı bir söylem içerisine girmiştir? Bu sorunun yanıtı, büyük ölçüde onun
felsefeye bakışı ve bilim ve bilgiden ne anladığı ile ilintilidir ve bilgi ve bilim
sınıflamalarında açığa çıkar. Bu sınıflama, özgün bir sınıflama değildir ve pek çok İslam
düşünüründe karşımıza çıkmaktadır.2
Gazzâlî’nin Bilim Sınıflaması:
Dinî, Felsefî, Övülen, Yerilen ve Sakıncasız Bilimler
Gazzâlî, bilimleri, kendisinden önceki İslam düşünce geleneğini dikkate alarak,
önce dinsel (şer’î) ve dinsel olmayan (aklî ya da felsefî) diye ikiye ayırır.3 Dinsel bilimler,
onca, akıl ve tecrübeyle bilinmeyen, sadece ya peygamberden ya da onunla aynı
1 Bkz. Gazzâlî, İhyâ’ Ulûm ed-Dîn, cilt: I, Beyrût, tarihsiz, ss. 12 vdd..
2 Bkz. İ. Agah Çubukçu, İslâm Düşünürlerine Göre İlimlerin Taksimi ve Bunlar Arasında Gazzâlî’nin
Yeri, İslam Düşüncesi Hakkında Araştırmalar içinde, AÜİF Yayınları, Ankara 1972, ss. 99 vdd..
3 Bkz. Gazzâlî, İhyâ., cilt: I, s. 22; Fâtihat’ül-Ulûm (İlimlere Giriş), çeviren: Abdulkadir Akçiçek, Gonca
Yayınevi, İstanbul 1984, ss. 179 vd.; er-Risâle el-Ledünniyye, Mecmu‘a er-Resâ’il el-İmâm el-Gazzâlî içinde, cilt:
I, Beyrût 1986, ss. 96; el-Mustesfâ min İlm el-Usûl, cilt: I, Mısır 1322, s.5. Gazzâlî’nin hemen her eserinde farklı bir
bilim tasnifiyle karşılaşılır. Ancak ana çatı pek değişmez. O yer yer aklî ve şer’î olarak bilgi tasnifi yapsa da, onun
yapay bir ayrım olduğunu ima eder ve her aklî bilimin bir yönüyle şer’î, her şer’î bilimin de bir yönüyle aklî
olduğunu söyler. Gazzâlî’nin her eserinde farklılaşan bilgi tasnifleri için bkz. Necip Taylan, Gazzali’nin Düşünce
Sisteminin Temelleri (Bilgi, İman, Mantık), MÜİFV Yayınları, İstanbul 1989, ss. 31-42.
2
kaynaktan beslenen4 velilerden öğrenilen bilgilerlerdir.5 Dinsel olmayan bilimler ise, ilk
bakışta akıl, deneyim gibi diğer vasıtalarla elde edilen bilimler olarak nitelenir ve övülen
(mahmûd), yerilen (mezmûm) ve sakıncası olmayan (mübah) olmak üzere üçe ayrılır.6 O,
övülen bilimlere, dine yönelik dünya işlerini düzene koyacak, insanların sıhhatini
koruyacak ve gereksinimlerini karşılayacak, tıp, hesap ve doğa bilgisi gibi bilimleri dahil
eder.7 Onun düşünsel çerçevesinde, tıp, insana Tanrı’ya sağlıklı bir biçimde ibadet etmek;
hesap, miras hesaplamalarında ve alış-verişte kullanılmak, doğa bilgisi ise, ibadet
vakitlerini belirlemek vb. için gereklidir; bunların dışında bu bilimlerin faydası yoktur. O,
yerilen bilimlere, dinde hiç yeri olmadığını söylediği, hiç bir yarar sağlamayan sihir, tılsım
gibi bilimleri örnek verir.8 Sakıncasız bilimlere ise, çok ileri gitmemek koşuluyla, eğlence
olmayan şiirleri öğrenmeyi ve eski tarihlerle meşgul olmayı örnek gösterir.9
Anılan sınıflama ve anlayışıyla Gazzâlî, bilgiye belli bir sınır koyar ve dinsel
gereksinimlerin ötesinde araştırmayı gerektiren bilgiye karşı durur; gerçek bilgiyi, ahiret
bilgisi olarak nitelendirdiği, Tanrı’ya götüren ve okumakla değil mistik, bir başka deyişle
içsel deneyimle elde edilen bilgi olarak görür.10 O, bu anlayışını, ‘faydasız bilgiden
Tanrı’ya sığınırız; az başarı çok bilgiden iyidir; amelsiz bilgi fayda vermez’11 gibi Hz.
Muhammed’e mal edilen sözlere dayandırır. Gazzâlî’nîn bilgiye ve bilime karşı yönelen
eleştirel söylemini, nesnel olarak ortaya koymak ve gerekçelerini ayrıntılarıyla görebilmek
için, onun kimi bilimlere ilişkin yargısını ele almak gerekmektedir. Önce dinsel bilimlere,
ardından aklî ya da felsefî bilimlere, son olarak da yerilen bilimlere bakışını, örnekleriyle
görelim.
Dinî Bilimler:
Azı da Çoğu da Yararlı -Azı Yararlı Çoğu Zararlı
Gazzâlî, bu bilimleri, azı da çoğu da makbul olup, çoğaldıkça daha güzel ve
faziletli olan ve yetecek kadarı makbul, fakat fazlası makbul olmayan şeklinde bir
sınıflamaya tâbi tutar.12 O, bu sınıflamasını, bedene ilişen hallerle karşılaştırarak, azı da
çoğu da makbul olanı, sıhhat ve güzelliğe; yetecek kadarı makbul, fazlası makbul
olmayanı ise, mal infak etmeye ve cesarete benzetir. Onca, malın azını, iyi yerlere vermek
makbul; hepsini harcamak ya da kötü yerlere israf etmek ise kötüdür. Yine, kendini
4 Bu kaynak Cebrail’dir ve İslam filozoflarında, Aristoteles ve onun Yeni-Platoncu yorumcularının etkisiyle etkin
akılla (el-akl el-fa’al) özdeşleştirilmiş ve ay küresinin aklı olarak görülmüştür.
5 Bkz. Gazzâlî, İhyâ., cilt: I, s. 22.
6 Bkz. Gazzâlî, İhyâ., cilt: I, ss. 22-23.
7 Bkz. Gazzâlî, İhyâ., cilt: I, s.22.
8 Bkz. Gazzâlî, İhyâ., cilt: I, s.22
9 Bkz. Gazzâlî, İhyâ., cilt: I, s.22.
10 Bkz. Gazzâlî, İhyâ., cilt: I, ss. 25 vd..
11 Bkz. Gazzâlî, İhyâ., cilt: I, ss. 35 vd..
12 Bkz. Gazzâlî, İhyâ., cilt: I, s. 41
3
koruyacak kadar cesaret iyi; fakat haksız yere ona buna saldırmak kötüdür. İşte dini
bilimlerde de durum tıpkı bunun gibidir.13
Onca, azı da çoğu da makbul olan dini bilimler, hem özü bakımından hem de ahiret
saadetine yol açması bakımından arzulanan bilgilerdir ve Tanrı’nın özünü, niteliklerini,
eylemlerini ve yaratıklar üzerindeki adaletini bilmeye dayanır. Bu bilgi, onca insanı,
dünyanın geçiciliğini, buna karşın ahiretin ebediliğini kavramaya götürür. Onun kanısına
göre, bu bilim kitapların sınırlarına girmeyen bir bilgidir ve okumakla değil, dünyadan
uzaklaşıp içe yönelmek ve peygamber ve velilerin, bir başka deyişle seçkinlerin yolunu
tutmakla elde edilir.14 Peygamberin, ‘bilgi Çin’de de olsa gidip alınız’ ya da ‘bilgi
Müslümanın yitiğidir, onu nerede bulursa almalıdır’ sözleriyle anlatmak istediği bilgi de
bu bilgidir.15
Yalnızca belli bir miktarı övülen ve fazlası gerekli olmayan bilimlere gelince, onca
bu bilimler, herkesin bilmesi gerekmeyen (farz-ı kifâye) bilimlerdir.16 Bu bilimlerin, her
birinin azı, ortası ve uzunu vardır. Gazzâlî, bu bilimlerle ilgili yargısını şöyle ifade
etmektedir:
“Önce Kur’an’ı, ardından hadisi, tefsîri ve sonara da, Kur’an’a yönelik… bilimleri
öğren. Hadis biliminde de aynı yolu takip et. Daha sonara da, fürû ile uğraş, hilâf ve cedel
bilimiyle uğraşma. Sonra fıkıh usulü ile ve bunun gibi zamanın ve ömrünün izin verdiği
ölçüde, diğer bilimlerle meşgul ol. Bütün inceliklerini ve derinliklerini anlayacağım diye,
bir bilimle uğraşma. Çünkü bilimler çok, ömür kısadır. Bu anlattığımız bilimler araç ve
giriş bilimleri olup, özü gereği amaç değil, sadece araçtırlar. Araç ile uğraşırken amacı
unutmamak gerekir. Dilbilimden de, Arap dilini anlayıp konuşacak ve Kur’an ve hadisin
yabancı kelimelerini bilecek kadarla yetin... İyi bil ki, her bilimin, kısa, orta ve uzun olan
tarafları vardır. Diğerlerini karşılaştırabilmen için, biz, hadis, tefsîr, fıkıh ve kelâmda bu
derecelere işaret etmekle yetineceğiz. Tefsîrde kısa olan, Kur’an’ın iki misli büyüklüğünde
olandır. Buna, Alî el-Vâhidî en-Nîsâbûrî’nin tefsîri örnek olarak gösterilebilir. Orta olan,
Kur’an’nın üç misli büyüklüğünde olandır. Yine aynı yazarın, el-Vasît adlı yapıtı buna
örnektir. Bundan fazlası da, ömür boyu gerekli olmayacak uzatmalar içerir. Hadiste kısa
olan, Buhârî ve Müslim (sâhîheyn) olup, onları bilen birinin yanında, metinleri düzgün
okuyacak kadar öğrenmek yeterlidir. Orta olan, hadis kitaplarındaki hadislere ihtiyaç
halinde baş vuracak düzeyde öğrenmendir. Bunun dışında kalan, mevzu, zayıf, isnat tarihi
gibi durumları derinliğine bilmektir ki, bu uzun olanıdır. Fıkıhta kısa olan, Müzennî’nin
eserinin özeti (muhtasar) niteliğindeki benim Muhtasar adlı yapıtımdır. Orta olan, bunun
üç misli büyüklüğünde bir fikıh kitabı okumaktır. Bu da, benim el-Vasît min el-Mezheb
adlı yapıtım hacminde bir eserdir. Uzunu ise, benim el-Basît adlı yapıtım ve bunun gibi
diğer hacimli eserlerdir. Kelâm öğrenmenin amacı, Ehli Sünnetin, öncekilerden (selef)
13 Bkz. Gazzâlî, İhyâ., cilt: I, s. 41.
14 Bkz. Gazzâlî, İhyâ., cilt: I, ss. 42-43.
15 Bkz. Gazzâlî, er-Risâle el-Ledünniyye, ss. 89-90.
16 Bkz. Gazzâlî, İhyâ., cilt: I, ss. 42-43.
4
naklettiği inançları koruyacak kadarını bilmektir. Buna, bu kitabın (İhyâ) Kavâ’id el-
Akâ’id kitabında yazdıklarım örnektir. Orta olan, iki yüz sayfa civarında bir kitaptır;
bunun için de el-İktisâd fî el-İ’tikâd adlı eseri kaleme aldım.”17
Aklî ya da Felsefî Bilimler:
Dine Hizmet Ettiği Sürece Yaralı, Aksi Halde Zararlı
Gazzâlî’nin, aklî ya da felsefî bilimlere bakışı, dinî bilimlere bakışına belli
ölçülerde benzemekle birlikte, eleştirileri daha katıdır. Bu katılık onun felsefeye
bakışından kaynaklanmaktadır.
O, el-Munkiz ve İhyâ’da, önce matematiksel bilimleri (riyaziyât) ele alır. Onca bu
bilimler, hesap, geometri ve astronomiyle ilgilidir. Bu bilimlerin dinsel sorunlara ilişkin
olumlu ya da olumsuz tarafları yoktur.18 Ona göre, bu bilimler, anlaşılıp öğrenildikten
sonra, inkara olanak bırakmayan, kesin bilimlerdir.19 Ancak bu bilimlerin, iki sakıncası
vardır:
İlki, bunları inceleyen, inceliklerine ve kesinliğine hayret eder. Bu nedenle,
filozoflara karşı inancı güçlenir ve böylece onların tüm bilgilerinin, bu bilimler gibi
olduğunu sanır ve onların inkarcı olduklarını, Tanrı’yı yadsıdıklarını ve şeriata dair
dillerde dolaşan bazı konuları hor gördüklerini işitir ve sadece onları taklitle kafir olur. Din
hak olsaydı, matematiksel bilimlerde araştırma sahibi olan bu kimselere gizli kalmazdı
diye düşünür. Gazzâlî, başka hiçbir dayanağı olmadan, bu düşünce ile nice insanın haktan
saptığını gördüğünü belirtir.
Onca ikinci tehlike, dine, felsefî bilimleri inkarla yardım edileceğini zanneden cahil
dindar kimseden gelmiştir. Bu nedenle Gazzâlî, filozofların her dediğini yadsımanın,
İslamın cehalete ve kesin kanıtları redde dayandığı izlenimi doğuracağını belirtir.20 Bu
ihtiyatlı tavrına rağmen, yine de o, matematiksel bilimlerle ilgili şu sonuca varır:
“Bu bilimlerle çok fazla uğraşanları engellemek gerekir. Çünkü bunların, din ile
ilintileri yoksa da, felsefeye ait bilimlerin başlangıcı olduğundan, felsefenin kötülükleri
17 Gazzâlî, İhyâ., cilt: I, ss. 42-43. Gazzâlî’nin fıkıh ve kelâm’da insanları kendi kitaplarına yönlendirmesi
ve onlarla yetinmeyi salık vermesi, onun tecdit ve ihya misyonun bir uzantısı olarak düşünülebilir. Çünkü bu
bilimlerden ilki, hukuk ve ibadet, ikincisi ise inanç üzerinde durmaktadır ve bunlar en çok ayrılık yaşanan konular
arasındadır. O fıkıh alanında, dinsel metinlerin amaçsalcı yorumuna meyleder bir tutum sergiler ve şeriatın amacının
‘malın, canın, aklın, nefsin ve ırzın’ korunması olduğunu söyler. Onca, fıkıh, tasım yöntemlerinin kullanılmasıyla,
anılan amaçlar doğrultusunda şeriatın genişletilmesini erekler. Kelâm ise, son çözümlemede inanılması gereken ana
akideleri içerir. Öyle anlaşılıyor ki Gazzâlî, bu iki alanda toplumsal ve düşünsel birlik sağlamak amacıyla kendini
otorite olarak sunma çabası içine girmektedir.
18 Gazzâlî’nin Tehâfüt’te filozoflara cephe alırken takındığı olumsuz tutum nedeniyle, geometri (hendese)
gibi bilimleri, ilahiyatla uğraşanların bilmesinin gerekli olmadığını söylemesi oldukça ilginçtir. Onca filozofların
geometriye ilişkin bilimlerin zorunlu olduğunu söylemeleri şuna benzer: “Şu evin hayat sahibi, kudretli, irade sahibi
ve bilgin bir ustanın eseri olduğunu bilmek, adı geçen evin altıgen veya sekizgen olmasını bilmeye ve tuğlaları ile
tavan tahtalarının sayısını bilmeye muhtaçtır demesine benzer ki, bunun gerçekle ilgisi bulunmayan saçma bir görüş
olduğu ortadadır. Bir de, şu soğanın ya da narın yoktan var edilmiş olduğunu bilmek için, önceden katlarının sayısını
ve tanelerinin sayısını bilmek gerekir, demek gibidir. Bu da her akıl sahibinin anlamsız sayacağı bir sözdür.” Gazzâlî,
Tehâfüt el-Felâsife, Tahkik: Maurice Bouyges, Beyrût 1927, s. 44.
19 Bkz. Gazzâlî, İhyâ., cilt: I, s. 27; el-Munkiz min ed-Dalâl, Hakikat Kitabevi, İstanbul 1984, s. 13.
20 Bkz. Gazzâlî, el-Munkiz., ss. 13-14.
5
onlara da geçer. Bu bilimlerle çok fazla uğraşıp da, dinden çıkmayan ve takvadan
uzaklaşmayan kimseler azdır.”21
İhyâ’da ve el-Munkiz’da Gazzâlî, bu bilimlerin sakıncasını anlatırken, ilginç
benzetmelere başvurur. Onca, ‘inancı zayıf olanları, bu bilimlerden korumak, ırmak
kenarında dolaşan çocuğu, suya düşmekten sakınmak, İslama yeni girenleri, inançsızlarla
karşılaşmaktan korumak, sahte parayla gerçek parayı ayıramayanları kalpazandan veya
çocuğu yılandan uzak tutmak gibidir.’22
Felsefî bilimlerin bir diğeri olan, mantığa gelince, özde bu bilimin de dinle ilgili
olumsuz bir tarafı bulunmamaktadır.23 Bu nedenle o, İhyâ’da bu bilimi kelâma dahil
eder.24 Ancak bu bilimin de, özde felsefeyle ilgili olması, Gazzâlî’nin onun da
sakıncalarının bulunduğunu söylemesine neden olur. Bu sakınca filozoflara olan güveni
artırmasından kaynaklanmaktadır. O şöyle der:
“Beğenen çoğu kez mantığı da inceler; onu görür ve anlaşılır bulur. Ve sanır ki,
filozoflardan nakledilen dinsizliğe ileten sorunlar, mantıktaki gibi kesindir. Böylece
tanrısal bilimlerin hakikatini öğrenmeden sapıtır. Bu tehlike de mantığa ilişmektedir.”25
Filozofların üzerinde durduğu doğa bilimleri (tabi’iyyât) Gazzâlî’ye göre,
evrendeki nesneleri, yani gökleri, yıldızları, su, hava, toprak ve ateş gibi kökleri; hayvan,
bitki, insanlar ve madenler gibi dört kökün karışımından meydana gelen bileşikleri;
bunların birleşme, değişme ve hareketlerini inceler.26 O, bu bilimleri, tıbbın insan bedenini
incelemesine benzetir ve nasıl tıbbı inkara olanak yoksa, onları inkar da mümkün değildir,
der.27 Ancak, doğa bilimleriyle uğraşanları, ikinci yaşamın ruhsal olduğunu ve zorunlu
doğal neden-sonuç ilişkisini onayladıkları için eleştirir.28 Bu nedenle o, filozofların doğa
bilimlerinin, bir kısmının doğru bir kısmının ise dinsel acıdan cahilane şeyler olduğunu
belirtir ve tıp bilimini öğrenmek zorunlu olmasına rağmen, doğa bilimlerinin
öğrenilmesinin zorunlu olmadığını kaydeder.29 O, eleştirisinin ardından meşru doğa
bilimlerinin amacını şöyle belirler:
“Doğa bilimlerinin (tabi‘iyyât) amacı (asl), doğanın, Tanrı’nın emri altında
olduğunun, bizzat kendisinin bir şey yapmayıp, bilakis yaratan tarafından, yaptırıldığının;
güneş, ay, yıldızlar ve diğer nesnelerin, O’nun emrine tâbi olduğunun ve bunların
kendiliğinden bir eylemlerinin olmadığının bilinmesidir.”30
21 Gazzâlî, el-Munkiz., s. 14. Benzer deyişler İhyâ’da da yinelenir. Bkz. Gazzâlî, İhyâ, cilt: I, s. 27.
22 Bkz. Gazzâlî, İhyâ., cilt: I, s. 27; el-Munkiz., ss. 20-21.
23 Bkz. Gazzâlî, el-Munkiz., ss. 14-15.
24 Bkz. Gazzâlî, İhyâ., cilt: I, s. 27.
25 Gazzâlî, el-Munkiz., s. 15.
26 Bkz. Gazzâlî, el-Munkiz., ss. 15-16.
27 Bkz. Gazzâlî, el-Munkiz., ss. 15-16.
28 Bkz. Gazzâlî, Tehâfüt., ss. 195 vdd..
29 Bkz. Gazzâlî, İhyâ., cilt: I, s. 27.
30 Gazzâlî, el-Munkiz., s. 16.
6
Gazzâlî, ahlak (ahlâkiyye) ve siyaset (siyâsiyye) biliminde de filozofları, adeta
Hıristiyan ilahiyatçı Clement ve Origen’in düşüncelerinden esinlenir bir biçimde,31
velilerin ve peygamberlerin kitaplarından aldıkları şeylere bâtıl düşünceler eklemekle
suçlar.32 Onların tanrıbilim (ilâhiyât) alanındaki bilgilerini zanla niteler ve hatalarla dolu
olduğunu ekler.33
Yerilen Bilimler:
Azı da Çoğu da Zararlı
Gazzâlî bu bilimlere sihir, tılsım, ilm en-nücûm (yıldızlar bilimi) vb. bilimleri dahil
eder.34 Onca bu bilimler özü bakımından kötü değildir; çünkü hiç bir bilim, özü gereği
kötü değildir. Onların kötülüğü, insanlara zarar vermek amacıyla kullanımından
kaynaklanır.35 Biz, yerilen bilimlerden sadece ilm en-nücûm üzerinde duracağız; çünkü
onun astronomiyle kimi bağları vardır.
Gazzâli’ye göre ilm en-nücûmun, diğer yerilen bilimler gibi, özü bakımından bir
kötülüğü yoktur. Onca bu bilim ikiye ayrılır. İlk kısmı, hesapla ilgilidir; ikincisi ise,
ahkamı içermektedir. Gazzâlî ahkamla, olaylara, nedenlerle kanıt bulmayı kasteder ve
bunu, doktorun nabız yoklamasından, hastalığa kanıt bulmasına benzetir. Onca, bu bilim
Tanrı’nın yaratıkları üzerindeki adetini bilmek demektir.36 Ancak Gazzâlî, Kimyâ es-
Sa’âde’de, ilm en-nücûmla uğraşanları, Tanrı’nın adetini yadsıyıp, olayları, doğaya
bağlamakla suçlar.37 Ayrıca, onca, şeriat bu bilime karşı çıkar; çünkü peygamber,
‘yıldızlardan bahsedilince susun’38 demiştir. Hz. Ömer de, ilm en-nücûmdan, kara ve
denizde şaşmayacak ve yolu bulacak kadarını öğrenin, fazlasını terk edin,39 demiştir.
Gazzâlî’ye göre, Hz. Ömer’in bu bilimden menetmesinin en temel nedeni, bu bilimin
dinsel açıdan zararlı olmasıdır. Bu zarar, yıldızların hareketi sonucu, bir takım işler
oluyor denildiğinde, yıldızların gerçek neden olduğunun sanılmasıdır.40 Gazzâlî bu sanıyı
karınca örneği ile dillendirir:
“Karınca, kağıt üzerindeki yazıları görünce, bunları kalem yazıyor, der; çünkü
başını kaldırıp yukarıdaki parmakları, eli ve bunları harekete geçiren iradeyi, insanı,
sonra insanda irade, kudret yaratanı görmez. İnsanların çoğu da, en aşağı, en yakın
sebebi görür.” 41
31 Bu düşünürlerin görüşleri için bkz. Mehmet Dağ, İslam Felsefesinin Bazı Temel Sorunları Üzerinde
Düşünceler,OMÜİF Dergisi, sayı: 5, Samsun 1991, ss. 6-7.
32 Bkz. Gazzâlî, el-Munkiz., s. 17.
33 Bkz. Gazzâlî, el-Munkiz., ss. 16-17; Tehâfüt., s. 40; Felsefenin Temel İlkeleri (Makasıd el-Felâsife),
çeviren: Cemaleddin Erdemci, Vadi Yayınları, Ankara 2001, s. 36.
34 Bkz. Gazzâlî, İhyâ., cilt: I, s. 33.
35 Bkz. Gazzâlî, İhyâ., cilt: I, s. 33; er-Risâle el-Ledünniyye, s. 90.
36 Bkz. Gazzâlî, İhyâ., cilt: I, s. 33.
37 Bkz. Gazâlî, Kimya-yı Saâdet, çeviren: A. Faruk Meyan, Bedir Yayınevi, İstanbul 1979, ss. 42-45.
38 Gazzâlî, İhyâ., cilt: I, s. 33.
39 Gazzâlî, İhyâ, cilt: I, s. 33.
40 Bkz. Gazzâlî, İhyâ., cilt: I, s. 34.
41 Gazzâlî, İhyâ., cilt: I, s. 34. Aynı örnek için bkz. Gazâlî, Kimya-yı Saâdet, s. 42.
7
Bilimlerle İlgili Sonul Yargı:
Dünyalık Elde Etmeye Yönelik Her Bilim Kötüdür
Gazzâlî, bilgiye ve bilimlere karşı eleştirel söylemini, çocuğa nasihat niteliği
taşıyan Eyyühâ el-Veled ve Hulâsa et-Tasânîf’te de sürdürür. Anılan iki eserinde de aynen
yinelenen şu deyişler oldukça çarpıcıdır:
“Ey oğul, gramer, aruz, şiir, astronomi, belâgat, tıp, mantık, kelâm gibi bilimleri
okumakla, Tanrı’nın rızasının aksi yönde ömrünü kaybetmekten başka ne kazandın?… Ey
oğul, bilgi edinmek için okuyarak, kitapları inceleyerek, nice geceler uykusuz kaldın,
uykuyu kendine haram ettin. Bunun nedeninin ne olduğunu bilemem. Eğer amacın,
dünyalık elde etmek, onun nimetlerini toplamak, mevki ve makam kazanmak ve
arkadaşların arasında üstünlük sağlamaksa, yazıklar olsun sana. Yok eğer amacın,
peygamberin şeriatını yaymak, ahlakını düzeltmek, kötülüğü emreden nefsine hakim olmak
ise, müjdeler olsun sana.” 42
Sonuç:
İslam Dünyasında Bilgi ve Bilimin Tarihe Karışması
Gazzâlî’nin yukarıda sunulan bilgi ve bilim karşısındaki eleştirel söylemi ve
bilgi karşıtı tutumu bilime yönelmiş bilim insanlardan çok, bilimle pek fazla ilgisi
olmayan halkı bilimden uzak tutmaya dönük olarak algılanabilir; onun bilginleri değil,
çok fazla bir şey bilmesi gerekmeyen halkı inançlarında kuşku doğuracak, onların
dünyevi uğraşlarla ilgilenmesini engelleyecek bir çaba içine girmekten uzak tutmaya
çalıştığı söylenebilir; çünkü bu tutum halka dönük olduğu ileri sürülen eserlerde
belirginleşir. Ancak burada üzerinde durulması gereken üç önemli olgu vardır.
Bunların ilki, Gazzâlî’nin bilgi karşıtı tutumunu yeni yetişen nesillere aşılamak
için çaba sarf etmesidir. Gerek Eyyuhâ el-Veled gerekse Hulâsa et-Tasânîf adlı
yapıtlar, çocuklara ve gençlere dönüktür ve bunlardan en azından kimileri geleceğin
bilim insanları olacaktır. Gazzâlî, bunlara, bilgiyle uğraşmamayı, dünyalık bilgiden
uzak durmayı, içsel deneyimle elde edilen bilgiyi önemsemeyi, ibadet ve ahiret ile
meşgul olmayı salık vermektedir. Böylelikle dünyalık bilimle uğraşmak isteyen
gençlerin önünü kesmekte, onların gözünü Tanrı’ya ve öte dünyaya odaklamaktadır.
İkincisi, Gazzâlî, seçkinlere, yani bilimle ilgilenen insanlara yönelik tutumunda
da dünyalık ve tecrübî bilgiye karşı durur; en gerçek bilginin içsel aydınlanmayla,
mistik deneyimle elde edilen ve Tanrı’ya ulaştıran bilgi olduğunu söyler ve bu
dünyanın sanal olduğunu ima eder ve dünyalık bilgi için çalışanları kınar.
42 Gazzâlî, Eyyuhâ el-Veled, Mecmu‘a er-Resâ’il el-İmâm el-Gazzâlî içinde, cilt: I, Beyrût 1986, s. 155;
Hulâsa et-Tasânîf fî et-Tasavvuf, Mecmu‘a er-Resâ’il el-İmâm el-Gazzâlî içinde, cilt: IV, Beyrût 1986, s. 136.
8
Üçüncüsü, halka dönük olduğu söylenen eserlerde Gazzâlî, halkın inancının
hakikatin sûreti olduğunu söyler ve gerçek inancın ve gerçek bilginin peygamberlerin
ve velilerin bilgisi olduğunu kaydeder. Bu, onun her eserinde savunduğu düşüncedir.
Bu koşullar altında, Gazzâlî’nin halkı seçkinci anlayışa yönlendirmeye çalıştığı
söylenebilir. Aksi halde, halka dönük olduğu söylenen İhyâ ve Kimyâ es-Sa’âde gibi
eserlerde halkın elde ettiği bilginin kuruntu olduğunu, inançlarının sanıya dayandığını;
gerçek inancın içsel aydınlanmayla elde edileceğini savunmanın ne anlamı vardır?
Kuşkusuz anılan durumlar, onun eserlerini halka ve seçkinlere dönük diye
kesin çizgilerle ayrımlamayı tartışmalı hale getirdiği gibi bilgiye ve bilime yönelik
eleştirel söylemenin de tüm insanları kapsadığını gösterir. Bu durum, İslam
dünyasında, medreselerde, bilim ve felsefe neden yer almadı ve İslam dünyasında
bilim ve felsefe Gazzâlî’den sonra neden tarihe karıştı sorusuna da belli bire yanıt
teşkil etmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder