23 Haziran 2009 Salı

Ahmet Davutoğlu - Bir Urumeli dehası

Bu başlıkla ilgili :
Resimler
Videolar
Web Sayfaları
google_protectAndRun("render_ads.js::google_render_ad", google_handleError, google_render_ad);
google_protectAndRun("ads_core.google_render_ad", google_handleError, google_render_ad);
Ahmet Davudoğlu1912 yılında Bulgaristanın Şumnu şehrinin Kalaycı köyünde doğdu. İlköğrenimini doğduğu köyde , ortaöğrenimini Ekizcede Medresetü’l-Aliye’de, medrese öğrenimini ise Şumnuda yaptı. İhtisas için Mısıra gönderildi (1936). Ezherdeki öğreniminden sonra, bir süre okuduğu Nüvvab Medresesine hoca olarak atandı. Bulgaristanda Rus işgali ve komünist yönetimin işbaşına geçmesinden sonra tutuklanarak toplama kamplarına gönderildi (1944). Baraj inşaatında amele olarak çalıştıktan sonra, hastalanması üzerine serbest bırakıldı. Varnadaki Türk Konsolosluğuna iltica talebiyle başvurdu. Aradan yıllar geçtikten sonra iltica talebi kabul edilerek Türkiyeye göç etti (1949).Önce Yedikule Küçükefendi Camii’ne İmam Hatip olarak atandı. Bir süre de gezici vaizlik ve 3 yıl Bursa Orhangazi Müftülüğü yaptı. Bundan sonra İstanbul Fatih Camii Kütüphanesi memurluğuna nakledildi. Bir süre İmam Hatip Lisesi’nde öğretmenlik yaptıktan sonra, İstanbul Yüksek İslam Enstütüsünün açılması üzerine, buraya öğretim üyesi ve müdür yardımcısı olarak tayin edildi (1950). Yüksek İslam Enstitüsünde müdürlük de yaptı. 7 Nisan 1983 tarihinde İstanbulda vefat etti.ESERLERİ:Buluğul-Meram Tercümesi, Selamet Yolları, Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, Tibyan Tefsisi Tercümesi, Mevkufat Tercümesi, Reddül-Muhtar Tercümesi, Ölüm Daha Güzeldi,Dini Tamir Davasında Din Takripcileri, Kuranı-Kerim Meali Vasıyeti:Herşeyden evvel imanınızı korumaya çalışınız! Allah’a iman, bize bahşedilen nimetlerin en büyüğüdür. O öyle baha biçilmez bir pırlantadır ki; kazanılması kolay, fakat muhafazası son derece müşkildir. Çünkü ins ve cin şeytanlarından onun pek çok düşmanları vardır. Bunlar gece gündüz onu sizden çalmak, sizi ondan ebediyen mahrum etmek isterler. Bu sebepledir ki merhum üstadım Adıyamanlı Mustafa Hayri Efendi hazretleri ömrü boyunca iman-ı kamil ile çene kapamayı niyaz etmiş; talebesine ve dostlarına bu hususta vasiyetlerde bulunmuş; dualarını rica etmiştir. Allah rahmetini gani eylesin. Sair esatize-i kiramımızın, aba ve ecdadımızın ümmehat ve ceddadımızın dahi ruhlarını şad, makamlarını cennat-ı aliyat kılsın.....Şunu hiç bir zaman unutmayın! Peygamber Efendimiz Hazretlerinin bundan 14 asır evvel haber verdiği kıyamet alametlerinin küçükleri bugün tamamen zuhur etmiştir. Bundan sonra, sıra büyüklerindedir. Bugün vicdan sarsıntısı, iman buhranı o dereceye varmıştır ki, müslüman aileleri içinde dinle alakası olmadığını açık açık ilan edebilen fertlere ve onların bu küstahlığını hazmederek; gençliklerine, çocukluklarına bağışlayabilen ana-babalara her yerde rastlamak mümkündür....La Havle vela Kuvvete illa billah! Bu azim cinayetler karşısında insanın kanı donacak gibi oluyor. Müslüman bir ana-baba, evladının küfrüne nasıl razı olur Yarabbi!...O anneler o babalar ki, çocuklarımız elemsiz kedersiz büyüsünler, yetişsinler diye; gece uykularını terk etmiş, hayatlarını feda kılmışlardır....Şimdi ergenlik çağına yetişen çocukları onların gözleri önünde Allah’ı inkar ediyorlar da akıllarınca evlat sevgisi saikasıyla bunu hoş görüyor; gençliklerine bağışlıyorlar. Allah aşkına düşünsünler! Bu yaptıkları sevgi midir, yoksa düşmanlıkların en büyüğü müdür? Dünyadan imansız giden bu çocukların ahırette yerleri ne olacaktır? Cennet mi cehennem mi? Bunu düşündükleri gün, şüphesiz cevabını bulacak ve evet cehennemdir diyeceklerdir. Öyle ise, neden çocuklarını kurtarmaya çalışmıyorlar, neden ağızlarını bıçak açmıyor? Bunun sebebi, bizzat kendilerinin iman zaafı illetine mübtela olmalarıdır. Gayri müslim memleketlere yaptığımız ihracat meyanında, tonlarca Türk kızının bulunması yine bu sebeptendir. Müslüman anne babalar! Unutmayın, kendinizden mesul olduğunuz gibi evlatlarınızdan da mes’ulsünüz! Ahirette müslüman olarak göçmek istiyorsanız, çocuklarınızı da, müslüman yetiştirininiz! Ahirete imansız gidenlerin yeri ebedi cehennem azabıdır. Cehennem azabının dünyadaki basit misali ateştir. Hangi anne baba, yavrusunun ateşte yanmasına tahammül edebilir? Bu mümkün olmadığına göre, şiddet derecesini hayal etmekten bile aciz kaldığımız cehennem ateşinde ebedi yanmalarına nasıl razı oluyorsunuz? Aklı selim sahibi bir insan değil kendisinin veya evladının; düşmanının bile ateşte yanmasına razı olamaz. İşte İslamda cihad ve bu hikmete mebni meşru kılınmıştır. Küffar, bize dinimizden dolayı düşmandırlar. Halbuki Dinimiz, onlara karşı cihadı emretmekle onlar hakkında en büyük iyiliği emretmiştir. Çünkü cihad, onları da müslüman yaparak ebedi cehennem azabından, kurtulmalarını sağlamak için farz kılınmıştır. Ama küffarın Akıl almaz hamakatları, bu inceliği anlamaya manidir....Hülasa: ilk vazifemiz imanımızı ve çoluk çocuğumuzun imanlarını temin ve muhafaza olmalıdır. Ondan sonra onun icaplarını birer birer yerine getirmeğe gayret ediniz. Müslüman, kulluk edeceğine Allah’ına söz veren insandır, bu sözü verip de ona kulluk etmeyen yalan söylemiş, hilebazlık etmiş olur ki, karşılığında cezayı hakeder. Çocuklarınıza dinlerini mutlaka öğretin! İbadetlerini yerli yerince bilerek tatbik etsinler! Onları İslam adab ve terbiyesi üzerine yetiştirin! Bu vazifeleriniz, ta çocuk dünyaya geldiği andan başlar ve hayatınız müddetince devam eder. İlk yapacağınız iş, ona bir müslüman adı koymaktır. 5-6 yaşlarına girince namaza alıştırın! Kur’an okumayı asla ihmal etmeyin. Zira Kur’an müslümanın herşeyidir. Yediğimiz ve yedirdiğimiz lokmaların haram mı helal mi olduğuna dikkat ediniz! Helale helal, harama haram deyin, çünkü bunun aksini iddia, maazallah küfür olur....Kız çocukların terbiyesine, tesettürüne hususi İtina gösterin! Kıyamete yakın ‘Giyinmiş Çıplak’ kadınlar zuhur edeceğini Peygamberimiz Efendimiz bundan 14 asır evvel haber vermiştir. Bugün bu mucize aynen zuhur etmiş ve hadis-i şerifin manası herkesçe anlaşılmıştır. Avrupa taklitçiliği çok tehlikeli bir hal almıştır. Buna dikkat edin! Bugün adette, giyimde vesair hususta küffarı taklit moda olmuştur....Müslüman bilinen bir çok aileler, Noel Baba, yılbaşı ve salon düğünü gibi şeylerde gayri müslimlerden aşağı kalmıyorlar. Halbuki Peygamber Efendimiz: ‘Her kim bir kavme benzerse, o da onlardandır!’ buyurmuşlardır....Tedrisat sıralarında, talebeye yaptığım tavsiyeleri burada da tekrarlıyorum. Sakın Ehl-i Sünnet ve Cemaat Yolundan ayrılmasınlar! Zira bu taktirde kendilerine hakkımı helal etmem! Talebe ve diğer ihvan-ı dinime şahsi vasiyetim şudur ki: hayatımda Cenab-ı Hakktan benim için hüsnü hatime, mematımda da af ve mağfiret dilesinler, beni hayır duadan unutmasınlar, vefatımı duyanlar cenaze namazıma koşsunlar. Buralarda ölürsem Hz.Eba Eyyubu’l-Ensari (R.A) kabristanına defn olunmamı vasiyet ederim. Cenazemde bid’atlara yer verilmemesini isterim. Varislerim imkan bulurlar da, devrimi yaptırırlarsa memnun olırum. Bütün din kardeşlerim ahiret haklarını bana helal etsinler! Allah cümlesinden razı olsun.





Davutoğlu dersleri

BİR zamanlar İslami camiada Ahmet Davutoğlu denilince...Akla sadece "aksakallı ulu bir hoca" gelirdi.Ahmet Davutoğlu Hoca...1912 doğumlu "Hoca", Bulgar Türklerindendi. İlk din dersini Balkan medreselerinde almıştı. 1936'da Mısır'da Ezher Üniversitesi'nin Şeriat Fakültesi'ni bitirmişti. En önemli eseri, İslam'ın muteber altı hadis kitabından biri olan Sahih-i Müslim çevirisiydi. Bir de "Dini Tamir Davasında Din Tahripçileri" adlı tartışmalı bir kitabı vardı. Geleneksel din anlayışına karşı çıkan saygın isimleri "Mezhepsizlik fitnesi çıkarıyorlar" diye suçlardı hoca... 1982'de hayatını kaybetti.Onun vefatından birkaç yıl sonra İslami camianın gündemine bir başka Ahmet Davutoğlu girmesin mi?İzlenim Dergisi'nde Huntington'ın "Medeniyetler Savaşı" adlı tezine karşı etkili makaleler yazıyordu. Hakkında herkesin kanaati şuydu: Boğaziçi mezunu, iyi yetişmiş bir uluslararası ilişkiler uzmanı. O zamanlar akademik kariyeri "Doçent" idi.Adını duyduğumda ilk tepkim şu olmuştu: "Yoksa bu Davutoğlu, Ahmet Davutoğlu Hoca'nın torunu falan mı?"Cevap şu oldu: "Alakası yok, isim benzerliği."Sabah Gazetesi'nde Erdal Şafak'ın yazısını okuyunca...Şafak'ın iki Davutoğlu'nu karıştırdığını fark ettim.Erdal Şafak, Sahih-i Müslim çevirisini yapan Davutoğlu Hoca ile bizim "Danışman" Davutoğlu'nu birbirine karıştırmış. Madem "Danışman Davutoğlu", bundan sonra da etkinliğini sürdürecek...O zaman başka meslektaşlarımızın benzer yanlışa düşme tehlikesinin önüne geçelim:Arkadaşlar! Bu Ahmet Davutoğlu'nun o Ahmet Davutoğlu ile bir ilgisi yoktur.


Şumnu'lu Bir Din Alimi: Ahmet Davudoğlu
« : Mayıs 03, 2009, 08:30:31 »
Ahmet Davudoğlu 1912 yılında Bulgaristan’ın Şumnu şehrinin Kalaycı köyünde doğdu.

İlköğrenim’ini doğduğu köyde , ortaöğrenimini Ekizce’de Medresetü’l-Aliye’de, medrese öğrenimini ise Şumnu’da yaptı. İhtisas için Mısır’a gönderildi (1936).

Ezher’deki öğreniminden sonra, bir süre okuduğu Nüvvab Medresesi’ne hoca olarak atandı.

Bulgaristan’da Rus işgali ve komünist yönetimin işbaşına geçmesinden sonra tutuklanarak toplama kamplarına gönderildi (1944).

Baraj inşaatında amele olarak çalıştıktan sonra, hastalanması üzerine serbest bırakıldı.

Varna’daki Türk Konsolosluğu’na iltica talebiyle başvurdu.

Aradan yıllar geçtikten sonra iltica talebi kabul edilerek Türkiye’ye göç etti (1949).

Önce Yedikule Küçükefendi Camii’ne İmam Hatip olarak atandı.

Bir süre de gezici vaizlik ve 3 yıl Bursa Orhangazi Müftülüğü yaptı.

Bundan sonra İstanbul Fatih Camii Kütüphanesi memurluğuna nakledildi.

Bir süre İmam Hatip Lisesi’nde öğretmenlik yaptıktan sonra, İstanbul Yüksek İslam Enstütüsü’nün açılması üzerine, buraya öğretim üyesi ve müdür yardımcısı olarak tayin edildi (1950).

Yüksek İslam Enstitüsü’nde müdürlük de yaptı.

7 Nisan 1983 tarihinde İstanbul’da vefat etti.

ESERLERİ:

Buluğul-Meram Tercümesi, Selamet Yolları, Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, Tibyan Tefsisi Tercümesi, Mevkufat Tercümesi, Reddül-Muhtar Tercümesi, Ölüm Daha Güzeldi,Dini Tamir Davası’nda Din Takripcileri, Kur’an’ı-Kerim Meali


BULGARİSTAN TÜRKLERİNİN MANDELLASI , ÖZGÜRLÜK SAVAŞÇISI ,DAVA ADAMI, ŞAİR VE AYDIN KİŞİ …
ÖLÜM YILDÖNÜMDE RAHMETLE ANIYORUZ…

Nuri Turut Adalı 22.11.1922’ de Kırcaali ili Mestanli ilçesinin Adaköy’ünde doğdu. İlk öğrenimini Kaşıkçılar köyünde, orta öğrenimini Hitiboğlları nahiyesinde okudu.Lise ayarında öğrenimini Medresettün-Nüyab ‘ta (Şumnu ) tamamladı.Aynı okulun bünyesindeNüvvab’in Ali Bölümünde üç yıl öğrenim yaptıktan sonra ( mezun olmaya bir yıl kala ) Kealist düşüncelerinden dolayı okuldan atılır. Bu olaylar Bulgaristanın Çarlık döneminde gelişmekte.
Bir yıl sonra , 9 Eylül 1944 senesi Kızıl ordu Bulgaristan ‘ı istila eder ve komunist düzen hakimiyeti ele alır.
Tolplam 5 yıl 5 yıl Gümülcine’nde, Kırcali’de ,ve Çorbacılar köyünde öğretmenlik görevinde bulundu.
1945-46 Nüvvap öğretmenlerinden hacı Muharrem ,Hacı Ahmet Davutoğlu, gazeteci- yazar Dr Ahmet Kemal’ile birlikte o yılların korkunç ,,Rositsa;; temerkuz kampına gönderirlir , tahliyesinden hemen sonra da (1950-1953) ,, Belene,, temerkuz kampına hapsedilir.
1960’ yılında dönemin T.C başbakanı Adnan Menderes’e Bulgaristan Türklerinin durumu ile ilgili , elçilik vasıtası ile bir rapor gönderir. 27 Mayıs devriminden sonra , birinci rapor mahiyetinde , bir rapor daha istenir, fakat Musa Cebri adında bir şahıs ( T.C. vatandaşı ) tarafınfan ihbar edilip tutuklanıp 15 ( onberş ) yıla mahküm edilir.
Aktif asimilasyon kampanyası yıllarında ( 1982 ) defterinde yazdığı şiirler bahane edilerek tekrar tutuklanır ve 3 yıl daha hüküm giyer.
Bu üç yılın sonunda , 7 Mart 1985’te tahliyesi yapılmayıp , göz hapsinde tutulur.Buna rağmen iki ay sonra ( 7 Mayıs 1985 ) tekrar tutklanıp ,, Belene ,, temerkuz kampına gönderilir. Üç aylık dayanaksız bir tutuklamadan sonra , göstermelik bir tahliye yapılıp , Vidin’in Skomple köyüne sürgün edilir.
Yıllar sonra baba ocağına döndüğünde bile , Nuri Turgut Adalı hala sakıncalı görülüp , sabah ve akşam olmak üzere günde iki defa polise imza veriyor. 10 haziran 1989 –da eline tutuşturulan iki bavulla Bulgaristan sınırlarını terk etmesi istenildiğinde , tabii ki gideceği yegane ülke Anavatan Türkiye dir.
ÖZETLE – TÜRKLÜK UĞRUNA CEZAEVLERİNDE VE SÜRGÜNLERDE GEÇEN KOCA 23 YIL…
YARIM ÖMÜR… SÖYLEMESİ BİLE ZOR .

08.08.2004 tarihinde doğduğu evde hakkın rahmetine kavuştu. Ruhu şaad olsun.
Amin

Hiç yorum yok:

Blog Listem